CONAT-BİLBİLAN 3
Zaten tilki uykusundaki yaylacılar, tan atarken uyanıp kalkmış, hazırlıklara başlamıştı.
Karınlarını doyurması için öküzler çözülmüş, günün aydınlanmasıyla herkes uyanmış, alelacale kahvaltılar yapılmış ve ortalık toplanıp kızaklara yüklenmişti.
Öküzlerin kızaklara koşulması ve '' hoo '' komutuyla bu renkli ve heyecanlı konvoy ikinci ve son etap için harekete geçmişti.
Conattan itibaren geçtiğimiz yerlerin çoğu, adıyla sanıyla bilinen, tanınan yerlerdi, ancak ben Karagöl boğazına kadar hiçbir yerin adını hatırlıyamıyorum.
Hatırlıyamıyorum ama, gördüğüm her metre, her an, eşsiz benzersiz güzellikler sergiliyordu.
Gözün görebildiği her nokta, envai tür çiçeklerle bezeli, eşsiz çayırlarla kaplanmıştı. Yer yer bu güzelliklere can katan pınarlar, görüntüleriyle, sesleriyle yaşamın simgeleri olarak, kim bilir kaç yüz yıldır, çiçeğiyle, böceğiyle bu yaşama hayat veriyordu.
Daha sonraki bir yıl, bu yolu, Aşağıırmaklardan başlıyarak Bilbilana kadar, Amcamla,at sırtında bir kez daha ,bu kez bir günde kat etmiştik.
Zaman zaman verilen molalardan sonra öğlen yaklaşırken Karagöl Boğazına varılmıştı.
2700, 2800 metrelere ulaşılmıştı, bu bölge, yolun en sıkıntılı ve zorlu bölümlerinden biriydi. Ancak hayvanlardan, daha önceki yıllar Bilbilaba gelenler, durumu farketmiş ve yeniden gayrete gelmişti.
Çegillikler denen,insan eliyle yapılmış gibi bir izlenim bırakan çakıl yığınları çok ilgimi çekmişti.
Boyları belki de yüzlerce metreyi,yükseklik ve genişlikleri belkide sekiz on metreyi buluyordu.
Lisede ki, Coğrafya ve Jeoloji derslerine kadar, bu oluşumlara akıl erdirememiştim.
Bizim akıl erdiremediğimiz Çegillikler, meğer Morenlermiş (buzultaş). Kimbilir kaç binlerce yıl önce, jeolojik yapılanmaların oluşması sırasında, o bölgede var olan buzulların hareketiyle, taş ve çakıllar oralarda toplanmış ve halkın çegillik dediği bu Morenleri oluşturmuş.
Aslında çok farketmiyor olsak ta, bu yapıların orada bulunması, zaten özel olan o bölgeye değer katıyor.