ÖKÜZÜN İNSAN HAYATINDAKİ YERİ
Öküzün yaz mevsiminde dağa çıkarılması olayı çok eski bir gelenek, belirli kaide ve kuralları bulunan önemli bir hadisedir. Bu hadisenin izahına geçmeden önce öküzün, öküz denen bu muteber ve mübarek varlığın insan hayatındaki yerini çizmek, insan ve öküz ilişkilerini tespit etmek ve bir temele oturtmak gerekmektedir.
Tüm Artvin ilinin arazi yapısı çok arızalı ve kayalıklı olduğu için tarım işleri yalnız ve yalnız öküz ve insan gücü ile ve hatta bazı yerlerinde de yalnız insan gücü ile ancak yapılabilmektedir. Mesela Yusufeli'nin birçok köylerinde olduğu gibi. Toprağın sürülmesi öküzle yapılmakta, taşıma işleri bir çift öküzün çektiği kızaklarla ifa olunmaktadır. Eğer köyde oturuyorsanız ve konunuz mutlak suretle topraksa ve bir başka çıkış yolunuz da yoksa toprakla cebelleşmek, toprakla boğuşmak, toprakla haşır neşir olmak alnınıza yazılmış bir kader gibidir. Toprağı ancak öküzle, öküzün çektiği saban (cılğa), pulluk ve kotan ile sürebilirsiniz. Şayet öküze sahip bulunmuyorsanız bu taktirde yaşama şansınız güçlüklerle dolu demektir. Bu bakımdan tarihin ilk çağlarından itibaren bu güne kadar insan ve öküz ilişkileri ister istemez hep yan yana ve iç içe olmuştur.
Toprak sürme, harman dövme, ot, sap,saman, tahıl, odun, tomruk taşıma ve yayla çıkarma gibi her türlü taşıma işleri hep öküzün munis gücü ve her an emre amade mütevazi kuvveti ile külfetsiz ve minnet- siz bir şekilde yapılagelmiştir. O, işinin ehli ve erbabıdır.En hafifinden en ağırına kadar bütün işleri o büyük bir ciddiyet ve huluskarlıkla yapar. Bu halinden de hiçbir zaman şikayetçi olmamıştır. İşinin başına gelince boyunduruğa yanaşır, koşulmayı bekler. Size yalnız boyunduruğu boynuna koymak ve sambağı bağlamak kalır.
Ho... dersiniz yürür, ohoo... deyince durur. Dönüş yapacağınız zaman höyşş.... Kibar, höyşş... dilber demeniz yeterlidir. Bunlar öküz lisanından kelimelerdir. ' Çekmekte olduğu kızak dik inişlerde öne dikilmesin diye başını iyice yukarı kaldırır, yamaçlarda devrilmesin diye sırtını kızağa dayar. Kaderi toprağa bağlı, geçimi toprağa dayalı olan insanların toprakla boğuşmasında onun can dostu ve en büyük yardımcısı hiç şüphesiz ki ilk günden bu yana hep öküz olmuştur.
Dini kaynaklar Hz.Adem'in yeryüzüne ilk inişinde geçimini sağlamak için toprakla uğraştığını, Harran ovasında toprağı öküzle ilk sürenin Hz.Adem olduğunu, öküze karşı duyduğu, şükran borcunu, onu gözünden öperek yerine getirmeye çalıştığını kaydeder. Bugün hala devam edegelen öküzün gözünün öpülmesi olayı bir gelenek olarak Hz.Adem'e dayandırılır. Bu gelenek hakkında en ufak bir bilgisi bulunmayan insanların içten gelen bir istekle minnet borcu olarak öküzünün gözünü öpmesi daima rastlanan son derece asil bir davranıştır.
Öküzle insan arasındaki ilk ilişki ve ilk beraberlik böyle başlamış, neticede bu beraberlik derin bir sevgi, hatta saygıya dönüşmüştür. Bunun idrakine varmış olan öküz, koşulduğu her işte, çiftte, kızakta, odun ve tomruk taşımada yanında hiçkimse bulunmasa bile tehlikeli yer ve yollarda dahi o sanki yanıbaşında birileri varmış gibi akıllıca davranmakta ve işini arızasız olarak yapmaktadır. Konu hiç şüphesiz ki biraz da öküzün iyi eğitilmiş olmasıyla ilgilidir. Bu hususu "Öküzü kocaltta öyle koş" tarzındaki atasözü en veciz bir şekilde ifade etmektedir. Satılmasına veya elden çıkarılmasına asla razı olmadığı öküzünü şayet illa da satma gereği ile karşı karşıya kalırsa işte o zaman ancak rıza gösterir.Ama gene de çocuklar ve annenin gözyaşları arasında. Sayıları pek de fazla olmayan bu özelliklere sahip öküzler sahipleri için çok değerlidir ve adeta ailenin birer ferdi gibidirler. Toprakla uğraşanlar öküze herşeyden daha çok değer verirler.Çünkü öküz; onun ekonomik gücü, hayat güvencesi ve itibarıdır. Bu güne dek köylüde öküz hep güçlülük sembolü, zenginlik timsali ve ağalık beratı olarak kabul edilmiştir. Konuya daha çok yaklaşıldığında öküzün değerinin altınla yarıştığı, hatta zaman zaman onu da aştığı rahatlıkla söylenebilir. Köylüde öküz en vefalı dost, candan kardeş ve de her zaman için fedakar bir baba gibidir. Nasıl olmasın ki o ekmek kapısıdır. İnsan hayatında bu kadar mühim rol oynayan öküzün elbette ki onun nazarında özel bir yeri bulunacaktır. Nitekim öyle de olmuş ve bundan ötürü de öküzün diğer hayvanlar arasında farklı bir yeri ve itibarı bulunmuştur. Ona hep sevgi beslenmiş, saygı duyulmuş, boynuna sarılarak gözü öpülmüş ve yeri geldikçe de ona "babam" denmiştir.
Ahırların başköşesi, beslenmenin iltimaslısı ve bakımın itinalısı hep ondan yana kullanılmıştır. Aslında o, mevkiinin sorumluluğunu taşıma vakarı içinde, tavır ve hareketlerinde ciddiyet, davranışlarında samimiyet ve babacanlığı hakim kıldı, daima candan ve vefalı olmayı bildi. Onu sevdikçe, okşadıkça, sırtını sıvazladıkça o kendini mestolmuş bir teslimiyetle ellerinizin okşayıcı yumuşaklığına bırakır. Sırtını kaşırken ram olur, daha kolay kaşınacak bir pozisyona girer. Çenesinin altını kaşırken de başını yukarı kaldırır, mülayemetle size doğru uzanır ve sizin bu işi daha kolay yapmanıza zemin hazırlar. Bacaklarının arasının kaşınmasından çok hoşlanır ve bundan büyük keyif duyar. Kocaman butlu bacağını yukarı kaldırarak daha iyi kaşımanıza yardımcı olur. Okşama ve kaşımalarınızı gevşettiğiniz an o hemen hafif baş darbeleriyle ve biraz da şımarıkça sizi dürtükler, ikaz eder ve işinize devam sinyalleri verir. Onu sevmek, onu okşamak, onunla muhabbet gibidir.O konuşmaz, konuşmadığı için de düzenbazlık bilmez. Bütün davranış ve hareketleriyle duygularını ve arzularını konuşanlardan çok daha güzel ve daha manalı bir şekilde ifade etmeyi çok iyi becerir. Bu hissi tablo içinde öküzünüzün mestoluşunu, keyfinin doruğa ulaşışını büyük bir zevkle seyreder, kendinizi bu muhteşem tablonun mimarı olma gururu içinde bulur ve bedeli hiçbir şekilde ölçülemeyecek olan bu duygu alışverişinin tezahüründe başrolü oynamış olmanın sonsuz mutluluğunu yaşarsınız. Öküz insanlık tarihi ile birlikte var olmuştur. Öküzle insan hep beraber, hep yan yana, omuz omuza, bazen de boyundurukta eş eşe olmuştur. Geçmişle öküz baş başaydı, şimdi hala öyle ve gelecekte de böyle olmayacağını kimse iddia edemez.
Öküz mazi idi, hal oldu ve çaresizler bulundukça da istikbal olmaya devam edecektir. Nasıl olmasın ki! Buğday ambarının altın anahtarı öküzün boynundaki bir kolye gibidir. Öküz çaresizlere açılan mübarek bir umut, geçmişten geleceğe uzanan bir hayat köprüsüdür. Ve belki de öküz insanlığın gündeminden hiçbir zaman düşmeyecek ve insanın gönlündeki altın tahtından hiç inmeyecektir.
Kaynak: Osman ÜNSAL Artvin ve Çevresinde Yaylacılık ve Pancarcı Şenlikleri Kitabı.
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve / veya temsilcilerine aittir. Kopyalanması ve izinsiz yayınlanması yasaktır.
Etiket : Öküzün, İnsan, hayatındaki, Yeri,