KARAGÖL
Karagöl Yalnızçam Dağlarının Şavşat hudutları dahilinde Karagöl sırtlarının hemen önünde buz yalağı menşeli bir dağ gölüdür. Büyüklüğü elli dekara yakın, rakımı 2900 civarındadır. Bu hali ile Yalnızçam Dağları'nın en büyük ve en yüksek gölü olması lazım gelir. Doğu kısmı dar ve uzunca batı cephesi ise geniş ve çok daha derindir.Göl kendi içinde mevcut su kaynakları ile beslenmektedir.
Güney cephesi 200-300 metre uzaklıkta rakımı üçbin metrelik Karagöl sırtlarının kayalıklı dik yamaçlarına dayalıdır. Güneybatı yönü çok daha dik, tepelere daha yakın, hırçın kayalıklı, hiçte iç açıcı olmayan vahşi bir görüntüye sahiptir. Yeşillik, çiçeklik ve küçük düzlükler halindeki kuzey kıyısında genişliği 5-6, uzunluğu 15-20 metreye yaklaşan güzel, minyatür resmi hatırlatan küçücük bir de yarım adası vardır.
Gölde bol miktarda alabalık mevcuttur. Gölün ve göl çevresinin çok temiz olması, hatta suyunun içilir nitelikte bulunması ve balık avcılığının da yapılmaması gibi sebepler, gölün adeta bir balık deposu haline gelmesi neticesini doğurmuştur. Gölün fazla sularını küçük bir derecik boşaltır. Çobanlar tarafından dereye konan sepete, akıntıya uyarak gelen balıklar yakalanır. Bu balıklara ilk rastlayan alır ve afiyetle yer. Göl en yüksek rakımdaki jeolojik çukurluğa yerleşik olduğu için yanına varmadıkça onu herhangi bir yerden görebilmek mümkün olmaz. Tabii yalnızca Karagöl sırtı hariç. Gerek Bilbilan'daki yayla evlerine, gerekse Karagöl havzasındaki bütün yaylalıklara uzak olduğu ve hiçbir yol bağlantısı bulunmadığı için Karagöl'e ulaşmak çok zordur. Dört bir çevrenin çobanları ya sürülerini otlatmak veya bazı günlerde hayvanlarını yüzdürmek için gelmektedirler Karagöl'ün yanına. Ayrıca bir de özel mahiyette yapılan geziler münasebetiyle yürüyerek veya atla gelinebilmektedir. Karagöl iskan yerlerinden uzak, günlük hayatın dışında, yalnızlıklara gömülü, kaderi ile baş başa yaşayan ürkek bir dünya gibidir. Hele hele ekim ayından haziran ortalarına kadar tek bir insanın dahi yanma varmış olabileceğini düşünmek vahim bir hata olur. Bu itibarla yılın sekiz ayında çok ağır kış şartlarının hüküm sürdüğü bu diyarda Karagöl'ün nasıl bir dünya olarak yaşadığını bilmeğe imkan yoktur. Göl, Şavşat hudutları içinde olmasına rağmen faydalanma konusunda herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayıp herkesin istifadesine açıktır. Yaz aylarında öküz ve koyun sürülerinin göle girme ve yüzme ihtiyacı, pancarcı şenlikleriyle turistik mahiyetteki geziler bakımından ve özellikle çevre yaylacılığı söz konusu olunca Karagölün çok mühim bir yeri vardır. Gerek bu sebeplerden ötürü ve gerekse dağ ve göl turizmi açısından Irmaklar köylerinin yaylacılığı gündeme gelince Karagöl'den bahsetmemek mümkün olamazdı.
Yalnızçam sıradağlarının kuzey yamaçlarını teşkil eden ve Akgöl ile çevresindeki yaylaları da içine alan Karagöl havzası hayvancılık için son derece verimli ve randımanlı bir konumdadır. Yaz aylarının güzel havası, bol ve temiz su, ot ve çiçek gibi ana unsurların imtizacından doğan bu yeşil dünyaya, bu büyük havzaya yayılan yüzlerce koyun, keçi, sığır, öküz ve manda sürüleri nadide bir kumaş üzerine serpiştirilmiş değişik motifleri andırır. Karagöl ve havzası, rakımının yüksekliği, genel konumu, tabii güzellikleri ve zengin alabalığı ile hem göl, hem yayla, hem de dağ turizmi açısından çok büyük bir potansiyel oluşturmaktadır.
Ne yazık ki bu göl şimdilik atıl bir kapasite olarak doldurduğu derin çukurda yatmakta ve kendi kaderini yaşamaktadır.
Kaynak: Osman ÜNSAL Artvin ve Çevresinde Yaylacılık ve Pancarcı Şenlikleri Kitabı.
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve / veya temsilcilerine aittir. Kopyalanması ve izinsiz yayınlanması yasaktır.
Etiket : Karagöl,