CEVİZ AĞACI KATLİAMI
1933'den itibaren Eylül 1939 yılına, yani İkinci Dünya Harbi'ne kadar devam eden yaklaşık beş-altı yıl boyunca Artvin ve bahusus Ardanuç köylerinde çok büyük bir ceviz ağacı katliamı yaşanmıştı.Yaşları üçyüz ile beşyüz, belki de daha fazla olan asardide pek çok ceviz ağacı kesilmiş, yok edilmişti. Bununla memleket hem ceviz ağacı varlığından hem de ceviz meyvesi gibi çok değerli bir besin maddesinden mahrum bırakılmıştı.
Bu katliama şahit olmuş bir insan olarak sonraki nesillere bir ışık tutar ümidi ile bu konuyu dile getirmeyi, yerine getirilmesi icap eden bir vecibe olarak düşündüm. Bu olayların son şahidi olarak şayet bu işi ben yapmasaydım eminim ki bu tarihi olay unutulacak ve hiç bilinmeyecekti.
O yıllarda Artvin ve bahusus Ardanuç köylerinde büyük bir ceviz ağacı kıyımı olmuştu. Yalnız bizim köyde yani Aşağı ve Yukarı Irmaklarda dedelerimizin asırlar boyu büyük bir ihtimamla büyütüp korudukları yüzlerce devasa ceviz ağacı hiç acımadan yerlerinden sökülmüş ve "ceviz kütüğü", "ceviz uru" adı altında ikinci dünya harbi öncesinde yok pahasına Hitler Almanya'sına satılmıştı. O yıllarda biz elbise düğmesi, çamaşır ipine varıncaya kadar en basit ihtiyaçlarımız dahil her şeyimizi dışarıdan satın alıyorduk. Bu ithalatta başta Almanya geliyordu. Yurdun en ücra köşelerindeki en küçük bakkal dükkanlarında bile Alman sanayi nin kaliteli ve sağlam mallarını bulmak mümkündü.
Yeni türeyen gözü doymaz ceviz kütüğü tüccarları dörtyüz-beşyüz yıllık ceviz ağaçlarını katletmek için patika yolu dahi bulunmayan en ücra köşelerdeki en dik yamaçlara, en sarp dere tabanlarına kadar inerek burcu burcu tarih kokan ve gerçek anlamda antik bir eser hüviyeti taşıyan emsalsiz ceviz ağaçlarını köklerinden sökmek suretiyle yok ediyorlardı.
Ceviz ağacı nesline karşı girişilen bu katliama o günün Türkiyesinde hiç kimse karşı çıkmıyor, ne fert olarak ve ne de devlet olarak bunun evvela tabiat, iklim ve çevre şartlarını sonra da ekonomik yönüyle getireceği mahzurları görmek şöyle dursun bütün bunların farkına bile varmadan memleket sahipsiz bir vatan parçası gibi yağmalanıyor, milli servetler yok ediliyordu. Ceviz ağacının memleketin nasıl kıymetli bir hazinesi olduğunu o yıllarda bilememiş, anlayamamıştık. Bu husustan hala, bugün bile derin kuşku duymaktayım.
Ceviz ağacının en muhteşemleri Artvin ikliminin bin ile binbeşyüz rakımları arasındaki köylerinde, tarım arazileri içinde bulunmakta ve yetişmekte idi. Ceviz ağaçları genelde ana gövdede iki-üç metreden itibaren dallanmaya başlar, yıllar geçtikçe dallar büyük tepeler haline gelir, tepeler yeni dallar çıkarır ve zamanla bunlarda yeni yeni tepelere dönüşür ve yüzelli, ikiyüz, üçyüz, dörtyüz yıl gibi uzun bir süre içinde kalın bir gövde üzerine oturtulmuş kürrevi, dev cüsseli, heybetli bir ağaç azmanı olarak çıkar karşımıza. Üçyüz ve daha yukarı yaşlardaki ceviz ağaçları onbeş-yirmi metreye varan boyları, bir metreye yaklaşan kuturları ile bulundukları yerlerde gerçekten bir tesis gibidirler.
İkiyüz yılı aşan ceviz ağaçlarında gövde içinin rengi koyulaşmaya başlar. Hele üçyüz yıllık olanlarda bu renk daha da koyulaşır. Dört-beş yüz yıllık cevizlerdeki renk simsiyahtır. Bazı cevizlerde ana gövdede veya tepelerin ayrıldığı merkezlerde yuvarlak urlar oluşur. Küre biçimindeki bu urların çapları bazen elli- altmış cm.'e kadar ulaşır.
Teşekkül tarzı itibariyle urlar aynen iplik yumağı tarzında üst üste sarılmış gibidirler. Urlar biçilip levha haline gelince hayal edilmesi mümkün olmaya-cak kadar güzel ve enteresan desen, şekil ve hatta resimler çıkar ortaya. Ceviz kütüklerinin biçilmesin- den elde edilen levhalarda da durum aşağı yukarı aynıdır. Bu tablolar yüz yıllar boyu mobilya yaratıcılarının hayallerini süslemeye hep devam ede gelmiştir. O yıllarda bir ceviz levhası üzerinde çıkan "beşikte çocuğuna meme veren bir anne'nin resmi dilden dile dolaşan bir efsane olmuştu. Bu bakımdan mobilyacılıkta cevizin yerini bugüne kadar hiçbir ağaç alamamıştır.
Özet olarak söylemek gerekirse mobilyacılık san'atında renk, desen, cila ve kalitede ceviz hep baş köşeyi işgal etmiştir. Cevizin esas değeri çok kıymetli bir besin maddesi oluşundadır. Gerek iç tüketimde gerekse ihracatta büyük bir pozisyona sahip olması bakımından ekonomik yönüyle de çok önemlidir ceviz. Randımanı yüksek olan ceviz ağaçlarından her yıl yüzlerce kilo ceviz meyvesi alınır. Kabuğu içinde ceviz hiç bozulmadan birkaç yıl saklanabilir. Ceviz içi tatlı, pasta, çörek, kete ve katmer gibi yiyeceklerin içine konan değerli ve lüks bir katkı maddesidir. Ayrıca ceviz içi, kuru yemiş olarak da daima çok tercih edilen ve çok aranan bir kuru meyvedir. Ama kümede ceviz bir başka şaheserdir.
Cevizin içinde bol miktarda D ve B vitaminleri ile fosfor, demir ve kalsiyum vardır. Ayrıca bir miktarda A,C,E vitaminlerini ihtiva etmektedir. Kaliteli bir cevizde % 60-70 civarında yağ, % 20 civarında da protein bulunmaktadır. Damar sertliğini önler. Kolesterol birikimine engel olur. Yüz gram ceviz bir litre süte eşittir ve insan vücuduna 700 kalori sağlar. Bir kilo cevizin dört kilo sığır, on kilo piliç etine, on kilo süte eşit olduğu bilim adamları tarafından ifade olunmaktadır'.
1930- 19401ı yılların Türkiyesinde köylünün tütün dışında (ki onu da çok az kimse ekebiliyordu) satılabilen, o da çok düşük fiyatlarla tek bir maddesi mevcut değildi. Buna ilave olarak cevizi bulunan kimseler yine çok az bir miktarda ceviz veya ceviz içi satışından bir miktar para alabiliyordu.
Not: Bu bilgiler 14 Ekim 1983 tarihli Güneş gazetesinde Doç.Dr.Mehmet Şen tarafından verilmiştir.
Bunun için seyyar ceviz tüccarları köy köy, kapı kapı dolaşır halkın elinden çuvallar dolusu ceviz satın alırlardı. Bu kadar büyük değerlere sahip olan ceviz ağacı neslinin imhasına anlaşılamayan bir sorumsuzluk ve vurdumduymazlıkla göz yumulmasını anlamak mümkün değildi. Halbuki ecdadımız bu kıymetli hazinenin bir tanesini dahi heder etmeden kuşaklar boyu büyük bir itina ile korumayı bilmişti. Ceviz ağaçlarının en genç fidanından yüzlerce yıllık devlerine varıncaya kadar her yaş ve cesametle olanlarına en çok dere boylarında, bahçe içlerinde, tarla kenarlarında rastlanmaktaydı.
Yaşları dört-beş asırlık olanlar yerlerinde muhteşem bir abide heybeliyle oturmakta, varlıklarını en güçlü bir şekilde devam ettirmekte idiler. Bu ağaçların gerçek yaşları hakkında herhangi bir kayıt mevcut değildi. 1920-1930 ların en yaşlı insanları da bu cevizlerin yaşları hakkında herhangi bir fikre sahip bulunmamakla iseler de en büyük ceviz ağaçlarının dört ila altı yüz yıllık olduklarını ifade etmekte idiler. Aslında kuturları bir metre ile bir metrenin üstünde olan ceviz ağaçlarının abanoz kısımlarının simsiyah oluşu ve kabuk yapılarının enteresanlığı ceviz ağaçlarının yaşları hakkında söylenenlerin doğruluğunu ortaya koymakta idi. Pek çok yerde vardı ama Ardanuç köylerinde ve bahusus üçırmak bölgesinde büyük bir ceviz ağacı potansiyeli mevcuttu Aşağı İrmaklar köyünde Kuyat mahallesinin "Kabilavur" mevkii gerçeklen bir ceviz ormanı halindeydi.
Üçırmaklar deresinin tabanı ile Miri ambarları devesi, cami ve mektep mahalleleri. Yukarı Irmaklar köylerinin iç kısımları ve iki köye ait tarım arazileri içinde küçük ve orta boy ceviz ağaçlarının yanında pek çok sayıda büyük boy ceviz ağacı bulunmaktaydı. Bunların hepsinin başında "Batonay" adındaki dev cüssesiyle efsaneleşen ve yokluğundan bu yana altmış küsur yıl geçmesine rağmen hala unutulmayan ceviz ağacı geliyordu.
BATONAY
Ceviz ağaçlarının başında Yukarı Irmaklar köyünün örtende bir buçuk metreden fazla kutru, yirmibeş metreye yakın boyu ile "Batonay" adındaki ceviz ağacını acı duymadan hatırlamamak mümkün değil. Dev cüsseli bu ağaç "Acaba kaç asra şahadet ediyor " diye soruyordu da insan kendi kendine, buna hiç tereddüt etmeden "Enaz beş yüzyıl " diye cevap veriyordu. Köyün seksen-doksan yaşlarındaki insanları da böyle söylüyorlardı Batonay için. Onlarda dedelerinden böyle işitmişlerdi bu ceviz ağacının yaş hikayesini.
Batonay İrmaklar, Samıskar köylerinin hem masal ağacı, hem de simgesiydi. Eskiden beri Batonay' ın cinli olduğu söylenirdi. Akşam saatlerinden sonra köye çıkan ve Batonay'ın dibinden geçen yaya yoldan geçmeye kolay kolay herkes cesaret edemezdi. Hatta bu konuda eskiden beri konuşula gelen birçok hikayelerde vardı.
Artvin'in Zeytinlik nahiyesine bağlı Oruçlu köyündeki tek çınar ağacı ile Borçka ormanlarından kesilerek Ankara'da yenişehirde Tuna Caddesi üzerinde ki Orman Genel müdürlüğü önünde 1958- 1976 yılları boyunca teşhir edilen ladin ağacının maktaı hariç tutulursa Artvin ve çevresinde Batonay çapında bir başka ağacın bulunmadığına herkes şehadet eder.
Bu ulu ceviz ağacının 1933 veya 1934 yıllarından birinde kesilmesi, tomruklanması ve taşınması başlı başına bir problem olmasına ve yıllarca yollarda kalmasına rağmen Almanlar Batonay'dan bir türlü vazgeçmemişlerdi. Onun yerinden sökülmesi, tomruk haline getirilmesi çok zor olmuş günler almıştı. Tomruklanması için mevcut hızarların boyu kafi gelmemiş, onun için İstanbul'dan özel hızar ısmarlanmıştı.
Ana gövdenin dışında tepe kısımlarından kuturları yetmiş-seksen cm.'e varan daha pek çok kütükler elde edilmişti Batonay'dan. O adeta yedi-sekiz büyük boy ceviz ağacı kadar tomruk vermişti. Hazırlanan üç metreye yakın boyu ve bir buçuk metreden fazla kutru ile bu ceviz kütüğünün yerinden kaldırılması ve nakli yıllar sürmüş ve çok büyük problemler yaratmıştı. Üzerine konulan kızak ve arabaların hiçbiri bu ağırlığı çekmiyor, kırılıp paramparça oluyordu.
O zamanlar köyler arası toprak yollar çok bozuk ve kifayetsizdi. Gerektiğinde düzeltiliyor veya yeni yollar açılarak köyler arası irtibat sağlanmaya çalışılıyordu. Batonay'ın taşınması için de böyle olmuş mevcut yollarda düzeltmeler yapılmış ve bazı yerlerde de yeni yollar açılmasına lüzum hasıl olmuştu.
Batonay koskoca gövdesi ile bazı yerlerde yuvarlak ağaçlar üzerinde kaydırılmak ve genelde de kalın ağaçlardan imal edilen sağlam kızaklar üzerinde taşınmak suretiyle aylar süren çok zahmetli çabalar sonunda ancak getirilebilmişti Tekmezar sırtına. Buradan aşağı Arekler'den geçmekte olan Hopa- Ardahan şosesine kadar olan yol dik olduğu için nakil sırasında tomruğa hakim olamama endişesi ile Tekmezar sırtında yıllarca bekletilmişti.
Ben o yıllarda Erzurum öğretmen okulunda olduğum için gerek ceviz ağacı kesim işine ve gerekse nakliyat sırasında çekilen zorluklarına detaylı olarak şahit olamamıştım. Yaz tatillerinde köye döndüğümde bu konuda yapılan işleri ve kalıntılarını yerinde görüyor, cereyan etmiş olan hadiseleri babamdan öğreniyordum. Hiç unutamıyorum köyden Artvin'e ortaokula giderken ve Artvin'den köylerimize dönerken kışın karlı ve çamurlu günlerinde Tekmezar'dan geçerken orada bekletilmekte olan Batonay'ın baş tarafında durup boyumuzu ölçerdikte, onun üst kenarına dahi ulaşamazdıK. Yani onun kutru bizim boyumuzdan çok daha yüksekle idi. Kar ve yağmur suları ile ıslanan Batonay'ın simsiyah abanoz gövdesinden akan kap-kara sular toprağın rengini kuzguni siyaha boyardı.
1935 sonbaharından itibaren yolumuz Erzurum'a dönünce artık Batonay'ı, bu kadim insan dostunu bir daha göremez olmuştuk. Halbuki o, ortaokul yıllarımızda bile, bu uzun yaya yollarda gözleri yaşlarla dolu dolu ve hala bize içten içe gülebilen çok vefalı bir dostumuzdu ve o 1938'de artık Tekmezar da da yoktu.
Kaynak: Osman ÜNSAL : Artvin ve Çevresinde Yaylacılık ve Pancarcı Şenlikleri Kitabı.
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve / veya temsilcilerine aittir. Kopyalanması ve izinsiz yayınlanması yasaktır
Etiket : Ceviz, Ağacı, Katliamı, Batonay,