Bilbilan'ın Yakın Tarihçesi:
Aşağı ve Yukarı Irmaklar köylerinin tek köy halinde bulundukları devirlerde köyün ortak malı olarak faydalanılan dağ, yayla, otlakiye, mer'a, orman ve araziler halen aynı şekilde kullanılmaktadır.
İmparatorluk zamanından bu yana hatta Elviye-i Selase (1878-1918) zamanında dahi iki köyün öküzünün yaz aylarında müşterek olarak çıkarıldıkları dağlar ve öküz yatakları şunlar idi.
1- Hanmeşesi öküz yatağı ve otlakiyesi,
2- Yığılı Dağı öküz yatağı ve otlakiyesi, (Bu iki dağ Şavşat Kazası hudutları içindedir).
3- Yaylanın önü öküz yatağı ve otlakiyesi,
4- Karavat öküz yatağı ve otlakiyesi,
5- Eğripınar öküz yatağı ve otlakiyeleri (Tavkola. Düzdağ, Kurugöller ve Tozlu otlakiyeleri)
Bu otlakiyelerde iki köyün birlikte olan 1400-1500 civarındaki öküzü ot durumuna ve hava şartlarına bağlı olarak 10-15 şer gün kanar bir süre bir yatak yerinde kalır, bilahare otun azalması üzerine öküzcüler öküzü toplu halde ve yukarıdaki sıraya göre bir dağdan ötekine intikal ettirirlerdi. Köyün sağım ve yoz hayvanları ile koyun sürülerine gelince bunlar da eskiden beri mayıs ayı ortalarında önce Conat'a ve diğer münferit mezralara çıkarılır, bilahare de haziranın uygun bir yerinde sıcakların basması üzerine 2600 rakımlardaki bugün "Aşağı Dağ" adı verilen yaylaya çıkılır idi.
1932-1933 yıllarından itibaren Bilbilan'da köy için yeni bir yayla yeri edinilmesi üzerine haziran sonuna doğru 'Aşağı Dağ" yerine Conat'tan doğrudan doğruya Bilbilan'a çıkılır oldu ve bu tarihten itibaren de "Dağ'ın adı "Aşağı Dağ" oldu.Temmuz ve ağustos aylarında Bilbilan'da kalınır, ağustos ayı sonlarına doğru havaların bozması ve soğukların başlaması üzerine önce Aşağı Dağ'a ve daha sonra da herkes kendi şartlarına göre Conat'a veya köye iner idi. Hava şartlarının elverişli olduğu yıllarda eylül ayının tamamı Aşağı Dağ'da geçirilirdi. Çünkü Aşağı Dağ'da yaylanın önü, Soviyent, Kayınlık, Unagira ve Maranet'in geniş çayırlık sahaları biçilmiş, otları kaldırılmış ve yepyeni ve çok geniş otlak alanları meydana gelmiştir. Gerek çayırlarda kalan eski ot ve gerekse yeniden kabaran yeşillik çok zengin bir otlakiye ortamı yaratmıştır. Bu vasat içinde ve havaların müsaadesi nisbetinde eylül avı sonlarına kadar rahatlıkla burada kahnabilmekte idi.
Yığılı Dağı ve Hanmeşesi gibi çok değerli iki dağ elden çıkınca geride kalan diğer dağlar köyün yedi- sekiz bine yaklaşan büyük ve küçükbaş hayvan varlığının otlakiye ihtiyacına cevap veremez olmuştu.
Eskiden karaçadırcı, Hemşin'li veya eşair adı verilen ve hep göçebe durumunda bulunan yaylacı halk ilkbaharın gelişi ile kıl çadırlarını, burçlara koydukları eşya ve çocuklarını atlara yükler, karların kalkışı ile kabaran yeşilliklerde koyun sürülerini ve boyunlarına zil taktıkları ineklerini otlata otlata Karadeniz kıyılarından itibaren yollara düşer, konaklıya, konaklıya adeta karları kovalarcasına günlerce süren bir yolculuktan sonra bütün aile efradı ile birlikte Bilbilan'a çıkarlardı. Bilbilan'da herkesin çadırını kurduğu muayyen bir yeri vardı. Buna aslında arsa demek lazım ama kimse arsa tabirini kullanmazdı.
Bilbilan'a cıkıııca her aile çadırını her zaman aynı yere kurardı. Bütün çadırcı aileler kendi obalarına, kendi yurtlarına yerleşince 2800 rakımların bu müstesna güzellikteki yayla yerleri neş'eli, şen, şatır bir iskan mahalli haline gelirdi. Ve böylece tertemiz bir yayla havası, buz gibi soğuk suları, süt, yoğurt, kaymak gibi temel gıda maddelerinin bolluğu içinde çok özlenen neş'eli ve çok mutlu bir yayla hayatı başlamış olurdu.
Bilbilan'da bütün yerleşme yerlerinin hepsinin ayrı ayrı adları vardı. Bu adlar eskiden beri orada oturmuş olan çadırcı ailelerin adları ile isimlendirilmişti. Bunlardan hatırımda kalan bir kaçı şöyle:
Soro'nun yurdu. Zengin'in yurdu. İskender Bey'in yurdu Artvin'lilerin sırt mahallesi ve daha adını unuttuğum veya hiç bilmediğim birçok yurt ve oba yerleri. Çıkılmadan önce yani henüz hiç kimsenin bulunmadığı zamanlarda Bilbilan. büyük kimsesizliği içinde insanı ürperten, biraz da korku veren bir diyar halindedir. Zamanı gelince bir hafta, on gün içinde insanların gelip yerleşmeleriyle Bilbilan kalabalıklaşır ve birdenbire şenlikli ve çok neş'eli bir belde haline dönüşürdü. Yaz boyunca burada oturulur, yaylacılık yapılır, ağustos ayı sonlarına doğru havaların bozması ile geri dönüşler başlardı. Bilbilan'a çıkışta olduğu gibi tedrici olarak yavaş yavaş, gene konaklıya konaklıya Karadeniz kıyılarına, kış mevsiminin geçirileceği yerlere inilirdi. Ardanuç'un bazı köylerinde yaylaya çıkamayacak durumda bulunan bazı aileler sağım hayvanlarını inek, koyun, keçi ve manda gibi neleri varsa Bilbilan'a çıkan tanıdık bir çadırcı aileye Kesim'e verirlerdi.
Kesim demek "iki aylık bir süre" hesabıyla inek başına altı kilo yağ, altı kilo peynir alınması demektir. Koyun, keçi ve manda için de böyle muayyen bir kilo hesabı vardır ama aradan geçen uzun yıllar bana bunları unutturdu. Kesimciler yoz hayvanlarını da kesim hayvanlarıyla birlikte Bilbilan'a götürür, yaz boyunca bakım ve gözetimini yapar, Bilbilan dönüşü ağartılarıyla birlikte bütün hayvanları sahiplerine teslim ederler idi.
Kaynak: Osman ÜNSAL : Artvin Çevresinde Yaylacılık ve Pancarcı Şenlikleri Kitabı. ( S 256, 257, 258,259 )
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve / veya temsilcilerine aittir. Kopyalanması ve izinsiz yayınlanması yasaktır.
Etiket : Bilbilanın, Yakın, Tarihçesi,