TÜTÜN KIYMAK...
Gene 4-5-6 yaşları.
İlk ilçe merkezi Tütütnlü.
Çocukluğumuzun tamamen sorumsuz yaşları.
Gördüğümüz, izlediğimiz herşeyi bir fotoğraf makinası netliğiyle zihnimize kazdığımız o güzel yıllar.
Hafızalarımızın temeline bir halı gibi yerleşen sonsuz yeşil.
Yaylalar, çayırlar, üzerinde hertürlü meyveyi barındıran yaz elması kokan bahçeler.
Kısacası, birdaha geri gelmiyecek, yaşanası, ölümüne yaşanası güzel yıllar.
Ve unutamadığımız, büyüklerimiz, arkadaşlarımız, hayvanlarımız, kuşlarımız, böceklerimiz.
Yani,
Yani, memleketimiz.
İlk bakışta, artık öyle görünmüyor ama aslında iri yapılı biri.
Bunu, omuzlarının genişliğinden, yaşı nedeniyle çökmüş olmasına rağmen, hala oğullarında daha kısa olmayışından, iri kemiklerinden anlıyorsunuz.
Şimdi köyün hocası ama gençliğinde pehlivanlık bile yapmış.
Sert görünüyor. Çok gülmüyor, çok konuşmuyor.
Aile üyeleri onun yanındayken çekingen ve dikkatli. Biraz saygıdan, biraz da, belki de toplumun aile yapısıyla ilgili geleneklerinden.
Bu ciddi havayı, köye geldiğimzde biz çocuklar bozuyoruz.
O anlarda herkes gevşiyor.
Bizi çok seviyor. Biz de, küçük olmanın sonsuz yekisini kullanarak, hertürlü karizma çizicileri devreye sokup, ortamı gayri ciddi bir havaya büründürmekten geri durmuyoruz.
Nerden uydurduysam, '' piyom, piyom '' diyerek sakallarını karıştırıyorum ve koca adamı güldürüyorum. Ender görülen zamanlardan biri.
Sayemde herkes gevşiyor.
O yıllarda Ardanuçta tütün ekiliyor. Ellerinden aylarca çıkmıyacak ''kara acı ''lığa rağmen bunu sürdürüyorlar. Çünkü bir o para getiriyor.
Dedem, en güzel yaprakları özenle seçiyor, ayırıyor ve en uygun ortamda kuruması için gereken tedbirleri alıyor.
Ne tamamen gölgede, ne de tamamen güneşin gözünde kalmasını istemiyor.
Ne çok rüzgarlı, ne de rüzgarsız bir yerde kurutuyor.
Ne bilelim biz, öyle daha lezzetli oluyormuş. Öyle diyor.
Kuruyan yaprakların damarlarını, en ince noktasına varana dek, özel olarak bu işler için sakladığı bıçaklarından uygun olanıyla tek tek temizliyor.
Sekiz on yaprağı, sağa sola kaydırarak üst üste sıralıyor ve bir tarafından başlıyarak sıkıca yarıya kadar sarıyor. Öbür ucunundanda aynı işlemi yaparak ortada birleştiriyor.
Bu sırada yanlarını da toplıyarak düzgün bir hale getiriyor.
İki tarafından sararak topladığı iki yumruyu bastırıp sıkıştırarak, dört beş
santime, on on onbeş santimlik topaklar haline getiriyor.
Bu topaklar, nemden etkilenmiyecek, önceden hazırlanmış yerlerine yerleştiriyor.
Gerektiğinde tek tek kıyılarak tüketilecek, taa bir dahaki tütün mevsimine kadar.
Tabakadaki tütünü bitince, peykeye sofra bezini serip, ortasına tütün kıymak için kullandığı tahtayı koyuyor. Üstüne yerleştirdiği tütün topağını sol eliyle bastırarak, sağ eliyle özel bıçağıyla yavaş yavaş kıymaya başlıyor. Bunu çok yavaş ve dikkatle yapıyor. Çünkü tütün çok ince kıyılmalı.
Arada mola verip dinleniyor, sonra devam ediyor.
Bitince, ortada ince kıyılmış bir tütün yığını oluşuyor.
Yanmakta olan ocakta, közlerin kenarına, pişsin diye yerleştirilen ayvanın hemen yanına, küçük ateş küreğini yerleştiriyor. İyice kızınca, sol eline alıp sofra bezinin üstünde, biraz yukarıdan, sırtı yukarı gelecek şekilde, meyilli bir şekilde tutuyor.
Öbür eliyle aldığı bir tutam kıyılmış tütünü yavaşça küreğin üstüne adeta döküyor. İyice kızmış demirin üstüne düşerek sofra bezinin üstünde toplanan tütünler rutubetlerinden uygun oranda arınmış oluyor.
Bu işlem sırasında odayı, kızgın ateş küreğine düşen tütünlerin çıkardığı koku dolduruyor.
Tütün yığını bitince, alabildiği kadarı tabakasına, kalanlarıda özel torbasına konuluyor ve yerine yerleştiriliyor.
Baştan sona kadar büyük bir dikkatle ve bir tören tadında yapılan bu işlemler, kıyılmış tütün bitince yeniden yapılacak.
Noyan Ünsal
16.11.2018-Devrek