MEYVESEVER YATIR.
Halkımız mistik öykülere çok meraklıdır. Severek izler, dinler ve çoğunlukla da inanır.
Bu tür akıl ve mantık sınırlarının dışındaki söylentiler, genel olarak birileri tarafından yazılmamış, din ağırlıklı toplumlarda, hikayeler şeklinde anlatıla gelmiş ve toplumun çoğunluğunca da benimsenmişlerdir. Hatta zaman zaman eklenerek, geliştirilerek varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Çocuktuk tabii ve bilgisayar çağı çocukları gibi cin fikirli ve uyanık değildik. Büyüklerimizce söylenen ve anlatılan her şeye sorgulamadan inanırdık. Tersi, sorgulıyan, araştıran birey gibi değil, saygısız biri gibi algılanırdı.
Ziyaret'e varmaya çok az kala, son kısa yokuş, oldukça taşlı bir yoldu.
Yüz, ya da yüzelli metrelik yokuşun yukarılarına yakın sağ tarafında, belkide elli metre boyunda, bir, birbuçuk metre yüksekliğinde, çok ta düzgün olmıyan bir duvar vardı.
Duvarın bir metre kadar üst tarafında, yirmiye yirmi boyutlarında, yirmi santim derinliğinde bir niş vardı.
Söylenceye göre, oradan geçen yolcular, yanlarındaki yiyeceklerden uygun gördükleri bir miktarını o nişe koyarlarsa, sevaba girerlermiş. Burası kesin değil ama, bu konulan yiyecekler, orada yatmakta olan yatır tarafından tüketilirmiş.
Bu nedenle sevap sayılırmış.
Onbeş yirmi günde bir, ninemin hazırladığı bir sitil yoğurdu köye götürürdüm. Geceyi köyde geçirdikten sonra, dayılarım ya da teyzemin hazırladığı bir harkelet kirazı yada eriği alıp yaylaya müteveccihen yola koyulurdum.
Oradan geçerken de, harkeletteki meyvelerden bir miktarını, üç dört erik,ya da bir avuç kirazı, gönlümden ne kadarı kopmuşsa o kadarını, nişe bırakıp, ölmüş bir adamın bunları yiyip yiyemiyeceğini düşünmeden huzur içinde yoluma devam ederdim.
Doğrusu, şimdilerde bunları kim yerdi diye merak etmiyor da değilim.
Yoksa, sahiden yatır mı yerdi? 
Noyan ÜNSAL