GÖÇ HİKAYELERİ..2
Kaçakaçlık, Seferberlik, Muhacirlik...
Yaşlısı vardı, çocuğu, bebeği vardı. Hamilesi verdı. Loğusası, hastası vardı. Yiyeceği,
eşyası, yatağı vardı.
Bütün bu namüsait şartlara rağme halk gene de kaçmaya kararlıydı. Çünkü, bu millet hürriyetine düşkün, İstiklaline aşıktı. Bir başka milletin boyunduruğuna asla boyun eğemezdi.
Bundan otuzaltı yıl önce de, halkın 93 harbi dediği (rumi 1293) 1878 harbinde de kaçmamış mıydı?
Yaşı 36 nın üstünde olan nesil, o kaçışı yaşamamış, 93 harbinin her türlü meşakkat, sefalet, perişanlık, acı ve ızdırabını yaşamamış mıydı?
Aynı nesil şimdi gene ikinci kez karşısına çıkan bu sonu gelmez baştan başa acı ve ızdırap dolu lanetli maceraya yeniden mi göğüs gerecekti?
Bu millet, fethettiği yerlerin halkına zülum etmemiş, güvenliğini sağlamış, adil davranmıştı.
Oysa şimdi her türlü hakarete, işkenceye, zulme ve meşakkate maruz bırakılıyor, malı yağmalanılıyor, evleri, yeri yurdu insafsızca yakılıyor, yıkılıyor, yok ediliyordu.
Ailenin büyüğü, küçüğü, genci, ihtiyarı, kadını erkeği, sırtlarına yüklendikleri en mübrem eşyaları ve kucaklarında bebekleriyle yayan yapıldak yollara düşmüşlerdi. Bazı akraba aileler, birbirlerine yardımcı olma gayesi ile müşterek kafileler halinde birleşmişlerdi.
Bazı yaşlılar, daha önce yaşadıkları bu acılara tekrar dayanamıyacaklarını düşünerek ve kaderlerine razı olarak bu kaçışa katılmamışlardı.
Kaçanlar, yaşlarla dolu gözlerle mamur evlerini, sıcacık yuvalarını, dopdolu ambarlarını, hayvanlarını terketmiş, kalanlarla son kez yaşlı gözlerle kucaklaşmış, mahzun bakışlarla ordan ayrılmışlardı.
Herkes yollara düşmüş, köyler boşalmıştı. Yollar ana-baba günü idi.
İnsanlar sabahtan akşama kadar yorgun düşen çocuğun, takatten kesilen yaşlının ayak temposu ile yürüyebildiği kadar yürüyor, nerede akşam olursa geceyi orada bir ağaç veya bir kayanın altında ya da bir duvar dibinde geçiriyor, sabah olunca da yollarına devam ediyorlardı. Yorgunluk ciddi bir biçimde kendini gösterince bazen mola yerinde bir kaç gün kalınabiliyordu.
Bu birkaç günlük konaklama sırasında ailenin genç erkekleri kafileden ayrılarak köylerine dönüyor, ihtiyaçları olan gıda maddeleri ile kimi zorunlu eşyaları alarak gene gizli yollardan ailelerine ulaşıyordu.
Bunlar, köylerin Ruslar tarafından nasıl işgal ve yağma edildiğini, nasıl yakıldığını, yükselen alevleri büyük bir üzüntü ile uzaklardan nasıl seyrettiklerini göz yaşları içinde anlatıyorlardı.
İncili den,tekmezardan dönüp bakınca, Üçırmak bölgesi köylerindeki evlerin nasıl cayır cayır yakıldığını, alevlerin nasıl göklere yükseldiğini acı acı seyrediyorlardı.
Köylerden ikmal işi Melo'ya kadar devam ediyor, Cilim dağını aşınca mesafe çok uzadığı için, artık köyleri ile irtibatları kesiliyordu.
Aradan zaman geçmiş, Şavşat, Ardanuç köyleri işgal edilmiş, Ruslar Meloya kadar gelmişler, Melo Osmanlı ile Ruslar arasında geçici hudut kabul olunmuştu.
Ruslar,Melo'ya hudut kabul edilen yere, nöbetçiler koymuşlar ve bir taraftan diğer tarafa geçişleri yasaklamışlardı.
Osman Ünsal
Sürecek...
Etiket : HİKAYELERİ , Kaçakaçlık, Seferberlik, Muhacirlik,