BİR YILBAŞI KUTLAMASI VE NARDUGAN...
Bazı şeyler, derin izler bırakıyor hafızamızda, bazıları da hiçbir etki bırakmadan zamanın derinliklerinde yitip gidiyor.
Bir de bunların arasında yer alanlar var. Biz bunları, '' hayal meyal hatırlananlar '' diye nitelendiriyoruz.
Tüm bu yaşanmışlıkların tasnifini,seçimini ve arşivlenmesini, irademizin dışında, beynimiz yapıyor.
Aslında, tüm anılarımız, tam olarak anımsadıklarımızla, hayal meyal anımsadıklarımızın toplamından, belki de binlerce, ya da milyonlarca kat daha fazla.
Ardanuçun İlçe merkezi olduğu ilk yıllar.
Tütünlü de, ilk İlçe merkezi. Ama sonuç olarak köy.
O yıllarda köylerimiz, köy yaşamını gerçek anlamında yaşıyor. Bugün, zaman zaman özliyerek anımsayıp sohbetlerimizin konusu yaptığımız, gözlerimiz dolu dolu andığımız köy yaşamları.
Dört, ya da beş yaşlarında olduğum yıllar
Tütünlüde kış tam anlamıyla hükmünü sürdürüyor. Her yer karla kaplı.
Nereye başınızı çevirseniz, müthiş güzellikteki kar ve kış manzaralarıyla karşılaşıyorsunuz.
İki dayım ve köyün gençleri bir gayretin ve çalışmanın içinde.
Bu hareketliliğin ne olduğunu ve ne anlama geldiğini bilmiyorum ama ilgiyle izliyorum.
Evin hanımları da her zaman yaptıklarından daha farklı yemekler yapıyorlar. Bunlardan en çok ilgimi çekeni, bir tepside, özene bezene yaptıkları katmerdi.
Gece olunca, olağandan daha farklı ve güzel bir yemek sofrası hazırlanmıştı. Ama benim gözüm, tepsideki katmerdeydi.
Sofraya hazırlanırken, dışardan sesler gelmeye başladı.
Az sonra da kapı çaldı. Kapıyı açtığımızda ellerinde gemici fenerleriyle dayılarım ve köyün diğer gençleri, değişik giysiler içinde, takma sakallarıyla, bazısı da yüzleri kömürle boyanmış olarak ve ellerinde torbalarıyla kapıda duruyorlardı.
Çeşitli maniler ve türküler söyliyerek dolaşıyorlardı.
Ninem onlara çeşitli yiyecekler, elma, armut gibi meyveler verdi.
Çeşitli şakalar yaparak ve gülüşerek, karşıya, Fahri dayıların evine doğru yürüyüp gittiler.
Köydeki bütün evleri dolaşacaklar, topladıklarınıyla karınlarını doyurup, sabaha kadar eğleneceklerdi.
Çok özenmeme rağmen onları izlemek yerine, gözüm katmerde olduğu için, herkesten önce sofraya oturdum.
Ninem tepsiyi şöyle bir çevirdi. Durunca da, herkes önüne gelen yerden yemeye başladı.
Neden böyle yapıldığını, az sonra dişime sert birşey geldiğinde anladım.
Elime aldığımda, kaç kuruş olduğunu hatırlamadığım bir madeni paraydı.
Büyük ikramiye bana çıkmıştı. Ne çok sevindiğimi bugün bile anımsıyorum.
Noyan Ünsal
DEVREK,23.12. 2018
-------------------
Hayal meyal anımsayıp anlattığım bu anım, Tütünlüde ve Ülkemizin çoğu yerinde, eskilerden beri, her yıl yapılagelen, geleneksel bir yılbaşı kutlamasının Ardanuç versiyonuydu.
Bu insanlarımız, bu kutlamaları Hırıstiyanlardan mı almıştı. Yoksa geleneksel adetlerimizden miydi?
Çünkü sorunun yanıtı, bugün bağnazca yok edilmeye çalışılan, yüzyıllardır yaşanan bir geleneğinizin, bilimsel açıklamasını içeriyor.
Bu anıma, bugün yüz yaşını geçmiş, ülkemizin yüzaklarından, Sümerolog Prof. Muazzez İlmiye Çığ hanımefendinin, daha nice uzun ömürler diliyerek, kısa bir yazısıyla son vermek istiyorum.
"NARDUGAN...
Hıristiyanların İsa’nın doğuşu olarak kutladığı Noel bayramı, çok eski Türklerin yeniden doğuş bayramıdır.
Türklerin, tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyor.
Buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz.
Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece gündüzle savaşıyor.
Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor.
İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar.
Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor.
Bayramın adı : NARDUGAN
(nar=güneş, tugan, dugan=doğan) Doğan güneş.
Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar.
Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan.
Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar.
Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş.
Akçam ağacı yalnız Orta Asya’da yetişiyormuş. Filistin’de bu ağacı bilmezlermiş.
Bu yüzden bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu da Hunların Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor.
İsa’nın doğumu ile hiç ilgisi yok.
“Doğum, güneşin yeniden doğuşu”
Muazzez İlmiye ÇIĞ