DENİZ MİSALİ ÇAYIRLAR..
O yılın son ziliyle, Okul tatil edilmiş, yaz başlamıştır Ardanuçta.
Ve biz köyün yolunu tutmuşuzdur çoktan, anayı, bacıyı, babayı bırakıp evde.
Yaylaya çıkılacak, ama önce çayırları biçmek gerek.
Dayımlar,boyuma göre bir tırpan yapmışlardı bana da. Mecbur kalmışlardı.
Başlarının etini yemiştim çünkü.
Onların tırpanları büyüktü, bir de ağırdılar.
Tırpan büyük, ben küçük.
Önce,sapını yaptılar boyuma göre.
Kalça kemiğinin hizasına geldiği yere elceğini taktılar.
Küçük tırpanı, uygun yerinden sapa sabitleyip, elcekten oraya kadar ölçtükleri ipi, elceği bırakmadan tırpanın ucuna doğru taşıdılar.
Ölçünün tam ucuna geldiği yerden sabitleyip sağlamlaştırdılar.
Bir tırpanın nasıl kurulduğunu da öğrenmiştim böylece.
Sabah erken, yiyecek çıkınını tırpana takıp yola koyulurduk.
Omuzuma atıp tırpanımı, yanlarına dizilirdim dayılarımın.
Bensiz olmaz.
Güneş doğmadan varılmıştır çayırların başına.
Hafif rüzgar, dalgalandırmaktadır otları.
Otlar ne demek, rengerenk çiçekleri.
Bir taraf yatarken hafiften, öbür taraf havalanıverir yukarı doğru.
Bu çiçek dalgaları biteviye sürer gider peşpeşe.
Hafif meltemdeki,deniz gibi.
Ama çiçeklisi ve renklisi.
En çok kelebeklere acırsınız, üzülürsünüz.
Çok şaşkın ve telaşlıdırlar. Bilemezler, karar veremezler hangi çiçeğe konacaklarını.
Tam sarısına konmuşken, hemen yanında duran pembeyi görürler ve vurulurlar pembeye.
Ona konmak üzeredirler ki, az ileride mavi, onun yanında kırmızı, onların gerisinde mor çiçekler, çağırmaktadır onu.
Hangisine konacaklarına karar veremeden, zaten kısacık olan ömürlerini uçuşarak bitirirler.
Bu güzelliklere kıymak suç. Ama, mallara ot gerek kış için.
Ve akşam olmadan çayırı biçmek gerek.
Önde dayılarımdan biri,üç dört metre arkasında öbürü, onun üç dört metre ardında da ben.
Kendi halimde çırpınarak, yetişmeye çalışırdım çaresiz.
Gün batmadan biçilmiştir çayır.
Örsle çekiç çıkına, masatlar arka cepe konulmuştur.
Artık dönme zamanı.
Birbirine paralel uzayıp giden biçilmiş otlar, kuruyacak birkaç güne.
Yeniden gelinecek, tapullar yapılacak, bütün çayır tırmıklanacak.
Genişçe başlıyan pulul, yukarı doğru daralarak yükselecek.
Her zamanki gibi üstünde ben, yükseleceğim pululla birlikte.
Son tapul konmadan önce tepesine pululun, dayımın sapladığı dirgene basarak ve kayarak ineceğim aşağıya,kaydıraktan kayar gibi.
Sahi, onca kelebek ne yapacak ?...
Noyan Ünsal