YALNIZÇAM DAĞLARINDA BİR GÖL, AKGÖL. 2
Burası, insanı yüreğinden yakalıyan güzellikte bir yerdi. Çiçeklerle bezeli, insanda sonsuzluk ve özgürlük hissi uyandıran, basmaya kıyamıyacağınız çayırlarla kaplıydı. Bölgeye ve çevresine adını veren Akgöl, bulunduğu yer için yaratılmış gibi duruyordu.
Bir manzara resmi yapmaya kalksanız, ancak böyle yapardınız.
Biraz doğuya doğru yürüdüğünüzde aşağılara doğru uzaklarda, bazı Şavşat köyleri görülebiliyordu.
Zaman epey ilerlediği için, geceyi geçirecek tedbirler alınmış, ateşler yakılmış, karınlar doyurulmuş ve yorgunluğun etkisiyle erkenden yatılmıştı.
Yıldızların altında, onları izliyerek, küçük ayı, büyük ayı ve kutup yıldızını bulup yerlerine yerleştirmeye gayret ederken, yorgunluğa yenik düşüp uykuya dalmıştım.
Ertesi gün, güneşin doğmasıyla, gölün hemen doğu kıyısında, kalınacak geçici barınaklar hazırlanmaya başlanmış ve akşama kadar diğer hazırlıkların bitirilmesi için yoğun bir çalışmanın içine girilmişti.
Hayvanlar, içine düştükleri bu cennete yayılmış keyifle karınlarını doyuruyordu.
Malların bir bölümü, muhtemelen en maceraperest olanları ve haytaları, bu durumu iyice abartıp yüzerek adaya geçmiş ve keyifle otlamaya koyulmuştu. Bu durum başlangıçta ciddiye alınmasa da, günün geç saatlerine doğru endişelenmeye neden olmuştu.
Kaçakları geri getirmek için gösterilen bütün gayretler boşa çıkıyordu. Sahiplerinin adlarını seslenerek çağırmalarını, duymazdan geliyorlardı.
Babam Fındıklıdan Ardanuça atanalı ve Ardanuça döneli üç dört yıl olmuştu.
Fındıklıda, karadenizin hırçın dalgalarının arasında öğrendiğim ve unutmadığımı umduğum yüzme bilgime ve alışkanlığıma güvenerek adaya kadar yüzmeyi ve hayvanları geri getirmeyi düşündüm ve bunu dayılarıma söyledim.
Fehmi ve Hayri dayılarım ve İsmail amca, onlara emanet olduğumu düşünerek karşı çıktılarsa da ikna ederek bu önerimi gerçekleştirdim.
Buz gibi suda ayaklarımın yerden kesildiği andan itibaren, adaya çıkıncaya kadar geçen çok ta uzun olmıyan süre, bir gölde yüzmenin, denizde yüzmeye benzemediğini göstermişti. Gerçekten zor ve yorucu bir süreçti.
Bir süre dinlendikten sonra hayvanları toplayıp kıyıya çıkardım. Bizlerden daha güzel yüzüyorlardı.
Dönüş daha rahat ve az yorucu olmuştu.
İlk zamanlar, yararlı bir iş yaptığımı düşünerek mutluluk duyarken, sonraları giderek zamanla farklı bir şey düşünmeye başlamıştım.
Kim bilir belki de, Yalnızçam Dağlarının 2700 metresindeki bu gölün ilk yüzücüsüydüm.
Yıllardır bu inancımı koruyorum. Umuyor ve istiyorum ki biri, '' ben senden önceyim '' demesin.
))
Şaka bir yana, Tütünlü köyü o yıldan sonra, nedense Akgöl yaylasına hiçbir zaman çıkmadı. Ve ne yazık ki Akgöl macerası, başlamadan böylece bitmiş oldu.
Noyan Ünsal