SAKILDE VE TUHAF BİR TALAN ÖYKÜSÜ (2)
İlerledikçe başka açılardan, solumuzda Kaleardından, sağımızda Beratlı ve Hamurludan yeni görüntüler, eşsiz manzaralar hepimizi şaşkınlığa düşürecek güzellikte sürüp gidiyordu.
Uzun, biraz da meşakkatli bir yolculuktan sonra, ünlü İçbirin yakınlarında, aşağıya çayırlıklara ve İçbirin başına inilmişti.
Zorlu yürüyüş koşulları ve yavaş yavaş bastıran sıcağa karşı köknarların gölgesi ve İçbirin buz gibi suları ilaç gibi gelmişti.
Çevreye göz atınca, yakındaki yaylanın yanıbaşında, patates ekili bir tarla dikkatlerden kaçmamıştı.
Aslında köylerde gençlerin zaman zaman kavun, çeşitli meyveler, salatalık vs. gibi masumana talanları hoş börülebiliyordu. Ama o tarihe kadar patates talanı vuku bulmuşmuydu bunu bilmiyoruz.
Benim dışımdaki herkes tarlanın kime ait olduğunu tabii biliyordu. Ama tarlanın sahibi, daha sonra patateslerin kısmi bir talana uğradığını öğrenmiş olsa da, faillerin kim olduğunu bu güne dek öğrenmemiş olabilir. Yaşıyan failler ve maktüller açısından nasıl bir sonuç vereceğini bilemesem de, şimdi bu durumu açıklıyor, her iki taraftan da vefat edenlere rahmetler diliyorum.
Ekip hızla düşünüp bu konudaki kararını verdi. Ben herkesten küçük olduğum için olan biteni izlemekle yetiniyordum.
Önce taşlıkların arasında uygun bir yer saptandı ve orada kuru dallarla bir ateş yakıldı. Hızla çıkarılan patatesler yıkandı. Ateşin yanına uygun büyüklükte bir çukur açıldı ve etrafı genellikle pınar başlarında bulunan büyükçe yapraklarla kaplandı. Patatesler sıralar halimde dizildi. Üstüne birkaç sıra yaprak döşendikten sonra üstüne köz haline gelen ateş çekildi ve yavaşça yanmaya devam etsin diye de közün üstüne birkaç kalınca odun parçası konarak operasyon sonlandırıldı.
Plana göre Sakıldedeki işler bitirilip dönünceye kadar patatesler pişmiş olacaktı.
Organizasyon başarılı bir biçimde gerçekleşince yola çıkılmış, bu kez hem dinlenmiş olmanın verdiği güçle ve Sakıldeye yaklaşmış olmanın heyecanıyla, adımlar hızlanmıştı.
Mağaraları solda bırakarak rampa bitirilmiş ve çok ta uzun olmıyan, köknarlar arasından geçen düz yol keyifli bir yürüyüşle bir solukta alınmıştı.
Ve Sakılde, bütün güzelliğiyle ve serinliğiyle karşımızdaydı.
Öküzler, bol otlu yamalarda karınlarını doyurmanın keyfini yaşıyordu.
Öncelikle Öküzcüler görülüp, köyden her gelenin eline taktığı harkeletlerdeki meyveler verilmiş, kısa bir sohbetten sonra herkes öküzlerini aramaya başlamıştı.
Her evin öküzü genellikle bir arada ya da birbirinin yakınında bulunurdu. Bazıları diyerlerinden ayrılmışsa, arama işi biraz uzuyabiliyordu.
Doğduğunda sahiplendiğim Kibarı aramaya gerek yoktu. Çünkü beni görünce seğirtip yanımda bitiveriyordu. Bu sayede diyerlerinide kolayca bulmuş oluyorduk.
Civardaki taşların üstüne serptiğimiz tuzları, keyifle yalıyorlardı. Bu işler bitince, hepsini sevip okşadıktan sonra ayrılıp, belkide yüzyıllardır aynı düzenle akıp duran pınarın başında çıkınlarımızı açmış, hep birlikte, pilekilerde yapılmış, hepimizin burnunda tüten ekmeklerimizi nefis peynirlere banarak, o zamanlar organik olduğundan habersiz olduğumuz harika yumurtaları katık ederek karnımızı doyurup Sakılde turuna başlamıştık.
O yıllarda Sakılde yayla olarak kullanılmaya başlanmadığı için heryer otlaklarla kaplıydı.
Sakıldenin hafızası dediğim, ve zamanın tüm tahribatına karşın bugün üç tarafında birkaç sırası kalmış öküzcü kulübesi ve civarını, doğuya doğru yürüyerek, önümüze serilen dünyalar güzeli Conatı, daha uzaklarda bazı köylerimizi ve sağımızda muhteşem Kürdevanı zevle izlemiş ve o güzelliklerden zorlukla ayrılarak yola revan olmuştuk.
İçimizde ayrılmanın burukluğu vardı, ama biraz sonra bu duygudan sıyrılmıştık. Herkesi patateslerin heyecanı sarmıştı.
Formada patatesten sonra, yere gömülen patateslerin nasıl birşey olacağını merak ederek yokuş aşağı, çıktığımız sürenin yarısı kadar bir sürede İçbirin başına ulaşmıştık.
Yaktığımız ateş az da olsa hala devam ediyordu.
Merakla çukur açıldı. En üsttekilerin üst tarafları yanmış, en alttakiler pişmemişti. Kalanlar Formada yapılmış patates kadar lezzetli gelmişti.
Ya da, patatesleri ve pişirme yöntemini biz bulduğumuz için bize öyle gelmişti.
Noyan Ünsal
Devrek/ 30.07.2018