ARKADAŞIM AT...
Tütünlü Köyü (Bice), Ardanuçun ilk İlçe merkeziydi.
Babam, İlçe Milli Eğitim Müdürü ve Gezici Başöğretmendi. Bu nedenle de, sık sık köy ilkokullarını dolaşırdı.
Köylerin çoğunda,araç yolu yoktu.
Aslında, 1875-76 yıllarında yapılan Batum-Ardanuç yolunun dışında, doğru düzgün araç yolu da yoktu.
Ayrıca, İlçenin tümünde, belki de iki yada üç eski Willys Jeepin dışında araç bulunmamaktaydı.
Yaz aylarında yakın köylere yayan gidilebilirdi ama kışın bu mümkün olmazdı.
O yıllarda, Ardanuçta çok kar yağardı.
Ya da küçük olduğumuz için bize mi öyle gelirdi?
Ulaşım problemlerini çözmek için Babam bir at satın almıştı.
Çok güzel, sakin ve akıllı bir attı. Demir kır denen renkteydi.
Ona bineceğim diye can atardım.Yanından ayrılmak istemezdim.
Bahçede, ipe bağlı durumda otlarken, yanında yöresinde dolaşıp dururdum.
Annem, babam ve benden üç yaş küçük kardeşimle, Çavdargil Mahallesinde, iki katlı bir evde oturuyorduk. Dedemlerin evinin,yaklaşık 350-400 metre uzağındaydı. İki katlıydı, alt katta, bir depo, bir de ahır vardı.
Atımız orda dururdu.
Ben, o sıralar 5-6 yaşlarındaydım, ve günün büyük bölümünü atın civarında , onunla ilgilenerek geçiriyordum.
Büyüklerin yaptığı gibi, kaşağıyı elime alıp,tımar etmeye çalışıyordum.
Boyum nerelere kadar yetebiliyorsa oraları tarıyabiliyordum.
O da iyice alışmıştı bana. Her yanına gidişimde,avucumla değişik yiyecekler veriyordum. O da her gördüğünde hemen yanıma geliyordu. Arkadaş olmuştuk iyice.
Sürekli bağlı tutmak doğru olmıyacağı için de, bazen yularından tutup dolaştırıyordum.
Buna bayılıyordum. Hani küçükler büyümek isterya hep, öyle olunca büyüklerden sayıyordum kendimi.
Karlı bir kış günü babamlar, atımı da alıp (çünkü, artık onu benim kabul ediyordum) dedemlere gitmeme izin verdiler.
Yularından tutup önde ben, arkamda atım, kurularak yola koyulduk. Bir süre sonra Terzi Mustafa amcanın, rengi hafif koyulaşmış, her tarafı ahşap dükkanının yanından, bahçelerin ve tarlaların arasından geçen yaya yolunu izliyerek, çarşının hemen üst tarafındaki Nafiz amcaların evine ulaşmıştık.
Oranın az ilerisinde sağda bir mezarlık ve hemen yolun kenarında da, çok büyük bir Kirkat ağacı vardı. Çok güzel ve gösterişli bir ağaçtı ve çok güzel meyveler verirdi.
Tam da Kirkat ağacının yakınlarında, karın üzerinde, kıvrılarak uzayıp giden izler gördüm.
Demek ki, biraz önce oradan, büyükçe bir yılan geçmişti. Ve ben yılanlardan çok korkuyordum, tıpkı şimdi olduğu gibi.
Korkuyla dönüp eve geldim.
Durumu heyecanla anlattığımda,herkes çok güldü.
Meğer, yılanlar kış uykusuna yatarmış ve kışın,yeryüzüne çıkmazlarmış.
Bunu öğrenince, dedemlere gidemediğim için çok üzülmüş, çok ta utanmıştım.
Noyan Ünsal
Etiket : Arkadaşım,