MUHACERET YILLARINDA KÖYLERİN VE HALKIN DURUMU...4
AMBAR HIRSIZLIĞI....
Eski evimizde oturuyorken ambar evden ayrı olarak dışarıda bahçenin bir kenarındaydı. 1917 veya 1918 yılının muhtemelen Haziran ayıydı. Tarlada ekinler yarı yeşildi ve diz boyu yükselmişti.
Sabahleyin evde herkes büyük bir telaş içindeydi. Annem ağlıyor, ah vah ediyor, bir oraya, bir buraya koşturup duruyordu. Babam evde yoktu. Yakın komşular da gelmişlerdi. Hadise şu idi. O gece hırsızlar bahçedeki ambarımızın kapısını kırmışlar ve ambardaki ekin, un ve yiyecek olarak ne varsa çalmış götürmüşlerdi. Hırsızlar yolu bilmedikleri için gecenin karanlığında evin üst tarafındaki Omargilin ekin tarlasının içinden geçerek yukarıya doğru gitmişlerdi. Aşağıdan bakınca tarlada taze ekinlerin içinden geçmiş olan birçok insan izi gayet net bir şekilde görülebilmekteydi.
Hırsızların kalabalık oldukları ve çaldıkları şeyleri sırtlarında taşıyarak götürdükleri anlaşılıyordu.
Evdekiler hadisenin şokunu yaşarken babam geldi. Durumu görünce hemen hırsızların peşine düştü. Nasıl gitti, kiminle gitti bu konuda başka neler yaşandı hiç birini hatırlayamıyorum.
Akşam eve dönünce mealen şunları anlatmıştı. Sayıları, kadınlı erkekli onbeş kadar olan hırsızlara Tekmezarda yetişmiş. Kadın erkek herkes sırtlarında götürebildikleri kadar ağırlıkla torba ve çuvallarla Artvin istikametine gidiyorlarmış. Bilhassa kadınlar sırtlarındaki ağır yükle bu uzun yollarda çok yorgun ve bitkin bir halde imişler. Babam, kim olduklarını, bu un ve yiyecek maddelerini nereden aldıklarını sormuş. Onlarda memleketlerinde ekmeklik un bulamadıklarını, un satın almak üzere buralara kadar geldiklerini, bu unları da Şavşat köylerinden satın alarak memleketlerine götürmekte olduklarını söylemişler. Beyanlarına göre gerçekten çok uzaklardan, yüzelli, ikiyüz kilometrelik mesafelerden yürüyerek gelmişler buralara kadar.
O yıllarda açlık ve kıtlık öyle büyük bir felaket haline gelmiş ki kadın erkek demeden bütün insanları yayan günlerce yürüyerek bir başka yerlerde ambar, kiler ne rastlarlarsa kapılarını kırarak ekmeklik un, tahıl ne bulurlarsa çaldıracak ve çaldıkları on, onbeş, yirmi kiloluk yükü sırtlarında taşıyarak gene günlerce yürüyerek evlerine çillerine, çocuklarına götürecek seviyelere düşürmüş. Bu durum karşısında çok üzülen babam, hayır demiş sizler sırtınızda taşıdıklarınızı benim ambarmı kırarak aldınız. Ama şimdi ben aç kalan çoluk çocuğunuza, perişan durumdaki şu kadınların haline acıyarak almış olduklarınızı size ananızın ak sütü gibi helal ediyorum demiş.
Neticede onlar da gerçeği inkar etmemiş ve büyük bir mahcubiyet içinde özür diliyerek yollarına devam etmişler.
Hadise benim üç-dört yaşlarında olduğum zaman aynen bu şekilde devam etmişti. Babam çok merhametli ve yardımsever bir insandı. Bütün hayatı boyunca daima muhtaçlara, kendisinden yardım istiyenlere imkanları ölçüsünde yardımcı olmuştur. O yıllarda memlekette korkunç bir otorite boşluğu vardı. Devlet yok, hükümet yok herkes kendi başına buyruk. Kuvvet her şeye hakim, güçlü olan her şeye hakim oluyor. Memlekette yolsuzluk, eşkıyalık kol geziyor.
Bizim köyle Tekmezar arasındaki Gobihosa ormanları eşkıya yatağı imiş. Bu yollardan geçmek gerçekten mümkün değilmiş.
Osman Ünsal
Sürecek.....
Etiket : Muhaceret, Yıllarında, Köylerin, Halkın, Durumu,